Bu Regaib gecesi Allah Rasûlü (sas), göklerötesinden nail olduğu mazhariyetlere ve mevhibelere şükraniyet sadedinde Cenâb-ı Hakk’a müteveccihen on iki rek’at nafile namaz kılmışlardır. Bu geceyi ibadetle ihya etmenin sevabı pek çoktur. Pekçok fıkıh kitaplarımızda ve ilmihallerimizde de yer bulan bu nafile namaz hakkındaki rivayetin sıhhat derecesi sebebiyle pek kuvvetli olmadığı veçhile, nafile olduğu için kılınırsa sevabı bol, kılınmazsa da günahı yoktur. Ancak bu gecelerde kılınan bütün nafile namazları –özel bir durum olmadığı müddetçe- ferdî kılmak daha uygundur. Mühim olan geceyi ihya edebilmektir. Çünkü birçok âlim “Regaib namazını cemaatle kılmak bid'attir. Zaten terâvihten başka hiçbir nâfile namaz cemaatle kılınmaz.” demektedirler.
Gavs-ı Azam Abdülkadir Geylânî Hazretleri, kendisinden tâ Enes b. Mâlik (ra)’e uzanan kesintisiz bir senet ile Rasulullah Efendimiz’in şöyle buyurduğunu bildirmiştir: “(…) Sizler sakın ola Receb ayının ilk Cumasının arefesini (yani Perşembe gününü ve akşamını, Regaib gecesini) gaflet içinde geçirmeyesiniz. O, öyle bir gecedir ki, melekler o geceyi Regaib [yani rağbet edilen büyük armağan] adını vermişlerdir. Şöyle ki: O gecenin üçte biri geçtiği zaman; semalarda ve yerlerde ne kadar melek var ise, hemen hepsi, Kâbe ve civarında toplanırlar. Allahu Teâlâ onların hâllerine muttali olur ve şöyle seslenir: ‘Ey meleklerim! Ne dileğiniz var ise, dileyin benden, vereyim.’ Onlar şöyle cevap verirler: ‘Rabbimiz! Senden dileğimiz odur ki; Receb ayında oruç tutanları bağışlayasın.’ Onların bu dileği üzerine, Allahu Teâlâ şöyle buyurur: ‘Bu dileğinizi yerine getirdim (ve Receb ayında oruç tutanları mağfiret ettim).” Rasul-i Ekrem Efendimiz, daha sonra sözlerini şöyle devam ettirdiler: “(Mü’min), Receb ayının ilk Perşembe günü (Regaib öncesi) oruç tutmalıdır. O günün akşamı (Regaib gecesi de), akşamla yatsı namazı arasında on iki rek’at (hacet veya şükür) namazı kılmalıdır. Bu namazın her rek’atinde sırasıyla bir Fatiha, üç Kadr, oniki de İhlas sureleri okumalıdır. Her iki rek’atta bir selam verir. Kişi bu namazı kıldıktan sonra bana şu salavatı yetmiş kere okur: “Allahümme salli alâ Muhammedini’n-Nebiyyi’l-Ümmiyyi ve sellim. Allahım, Nebbiy-yi Ümmî Muhammed’e salat ü selam eyle.” Bundan sonra secdeye varır ve secdede şu tesbih ve takdisi okur: “Subbûhun Kuddûsün Rabbü’l-Melâiketi ve’r-Ruh. O ki tam manası ile noksan sıfatlardan münezzeh, kemal sıfatları ile muttasıf, pek mukaddes olup meleklerin ve ruhun Rabbidir.” Sonra secdeden başını kaldırır, şu duayı yetmiş kere okur. “Rabbiğfir ve’rham ve tecâvez ammâ ta’lem. İnneke ente’l-Eazzü’l-Ekrem. Rabbim beni bağışla, bana merhamet eyle. Bildiğin günahlarımdan geç, görmezlikten gel. Muhakkak ki en izzetli ve en kerim olan Sensin.” Bundan sonra ikinci bir secde daha yapar. Birinci secdede okuduğu duayı aynen okur. Daha sonra ne dileği var ise diler. Allah Teala onun bütün isteklerini yerine getirir.” Rasulullah (sas) nihayet-i kelamda buyurdular ki: “Allah’ın herhangi bir kadın veya erkek kulu (Regaib gecesinde) bu (hacet veya şükür) namazı(nı) kılar ise, Allah Teala onun bütün günahlarını bağışlar. İsterse, onun günahları deniz köpüğü kadar, kumların sayısı, dağların ağırlığı, yağmur damlaları ve ağaçların yaprakları kadar olsun. Ve o kimse, kendi yakınlarından yediyüz kişiye kıyamet günü şefaatçi olur. Kabrine girdiğinin ilk gecesi bu namazının sevabı kendisine gelir, tatlı dilli, güler yüzlüdür, ve ona şöyle der: Ey dostum, seni müjdelerim, bütün zorluklardan kurtuldun. O kimse bu gelene sorar: Sen kimsin? Vallahi senin yüzünden daha güzel yüzlü birini hiç görmedim. Senden daha tatlı konuşan da hiç görmedim. Senin kokundan daha güzel kokulu birini de koklamadım?” Şu cevabı alır: “Ey dostum, ben senin namazının sevabıyım. Falan sene Receb ayının şu gecesinde o namazı kılmıştın. Bu gece sana geldim ki arkadaşın olayım, yalnızlığını gidereyim, her ne işin varsa onu göreyim, kıyamet günü sûra üflendiği zaman dahi kıyamet günü toplanılan meydanda sana başının üstünde gölgelik edeyim. Seni müjdelerim,Yüce Mevlandan sana gelecek hayır hiç eksik olmayacak.”
İşte yukarıda uzunca anlatıldığı şekli ile neticede Regaib gecesi mü’min bir nevi 12 rek’atlik “hacet namazı” kılmış olmaktadır. Ya da Efendimiz’in mazhar olduğu ihsanlara karşılık kıldığı bildirilen “şükür namazı” eda etmiş olmaktadır. Mü’min de hem nail olduğu bütün nimetlere, hem idraki ile şereflendiği Reğaib gecesine, hem de mübarek üç ayların başlamış olmasına teşekkür sadedinde Regaib gecesi “şükür namazı” kılabilir. Bu namaz, gecenin üçte birinde (teheccüt vaktinde) de eda edilebilir. İkişer rek’atlar halinde kılınacak olan bu Hacet namazına “Niyet ettim Allah rızası için bu Regaib gecesinde nafile namaz kılmaya, yahut hacet namazı kılmaya” şeklinde niyet edilebilir. Tekbir, ardından sübhâke ve devamla yukarıda anlatıldığı gibi kılınır. Böylece 12 rek’at bir çeşit hacet namazı, salavat-ı şerifler, tesbihler ve istiğfarlar bitirilmiş, güzel bir kulluk örneği sergilenmiş ve yaşanmış olur. Ayrıca sözkonusu duaların arasında “Üç Aylar Duası” olarak isimlendirilebilecek olan Peygamberimiz’in şu mübarek duasının tekrarlanması bereketli olur: “Allahümme bârik lenâ fî Recebe ve Şa’ban, ve belliğnâ Ramazan. Allahım! Receb ve Şaban aylarını hakkımızda bereketli kıl ve bizleri Ramazan’a ulaştır.” Üstelik bu, “şükür namazı”nın ruhuna yakışır münasib bir dua-i nebevî olmuş olacaktır.
Huccetu’l-İslam İmam Gazali de İhyâ-u Ulûmiddin isimli eserinde, Rezin’in hadis kitabından naklen sözkonusu Regaib gecesi namazı hakkında şunları kaydetmektedir: “Müsned olarak Allah’ın Rasulü’nden şöyle rivayet edilmektedir: “Receb ayının birinci Perşembesinde oruç tuttuktan sonra aynı gün akşam ile yatsı arasında iki rek’atta bir selam vermek suretiyle oniki rek’at namaz kılan bir kimse, kıldığı her rek’atta bir defa Fatiha suresini, üç defa Kadir ve oniki defa da İhlas suresini okuyup namazdan sonra da (Rasulullah için) yetmiş defa salavat-ı şerife getirirse, daha sonra da şu “Ya Rabbi, ümmî (mektep-medrese görmemiş) Peygamber’in Hz. Muhammed’e ve onun âline rahmet deryalarını coştur.” şeklinde dua ederse, böyle dedikten sonra da secdeye kapanır, secde halinde yetmiş defa “Subbûhun Kuddûsun Rabbü’l-melâiketi ve’r-ruh” deyip başını kaldırarak yetmiş defa da “Rabbiğfir verham ve tecâvez ammâ ta’lem. İnneke ente’l-eazzü’l-ekrem” derse, (en nihayetinde de) ikinci bir secde yapıp, birinci secdede okuduklarını orada da okuduktan sonra, secdesinde dilediklerini Allah’tan isterse, muhakkak istedikleri verilecektir.” Verilecektir, çünkü Allah Rasulü (sas): “Bu namazı kılan bir kimsenin günahları, denizin köpükleri, kum taneleri, dağların ağırlığı, ağaçların yaprakları kadar da olsa, Allah Teala onu affedecektir. Ve bu namazı kılan bir kimsenin, ateşe müstehak olan yakınlarından yediyüz kişiye kıyamet gününde şefaatı makbule geçecektir.” buyurmuştur. Bu namaz, müstehap namazlardandır. Bu müstehap namazı nafileler faslında zikrettik. Her ne kadar bu namazın rütbesi teravih ve bayram namazlarından azsa da, onlar gibi, senelerin tekrarı ile tekrarlanan bir namazdır. Bu namaz, hadisin ahadî yoluyla nakledildiği için diğerlerinden rütbesi daha düşüktür. Fakat ben Kuds-i Şerif’in sakinlerinin bilâ istisna bu namaza devam ettiklerini ve bu namazın terkedilmesine müsamaha göstermediklerini gördüm. Ben de bundan dolayı burada bu namazı zikretmeyi münasip buldum.”
İmam Gazalî’nin tespit ettiği husus önemli: Regaib namazı ile alakalı rivayet âhâdî olduğu için, diğer nafile namazlar kadaş iştihar ve intişar etmemiştir. Allah Rasûlü’nün (sas), göklerötesinden nail olduğu mazhariyetlere ve mevhibelere şükraniyet sadedinde Cenâb-ı Hakk’a müteveccihen kıldığı bildirilen bu on iki rek’at nafile namaz, ümmet mâbeyninde ilk kez miladî on ikinci yüzyılın başlarında yaygınlaşmaya başlamıştır. Namazın kılınması, fıkıh alimleri arasında tartışma konusu olmuştur. Bununla beraber Regaib gecelerinde dua etmek, tevbe ve istiğfarda bulunmak, bu geceyi kutsal kabul etmek suretiyle çeşitli ibâdetlerle geçirmek, genel olarak alimler arasında kabul görmüştür.