İslamın ilk dönemlerinde ahadî birkaç hadis ve bazı yöresel telakkiler ile sınırlı kalan, fakat -kutsiyeti mahfuz olmakla beraber- “kutlanması” meselesi hicrî dördüncü asırdan itibaren giderek Müslüman dünyada yaygınlaşan ve adeta bir örf-i şer’î hüviyetini kazanan Regaib kandili, zamanla umumî sayılabilecek bir etkinliğe ulaşmıştır ki: Regaib gecesi, sadece Anadolu’da veya Türk aleminde değil; belki pek çok İslam ülkesinde ve bilhassa tasavvuf aleminde daha ziyade bilinen, takip ve tes’îd edilen bir gece olarak karşımıza çıkmaktadır.
Örneğin: Hem seyyit, hem şerif olan Fas’da doğumlu meşhur Ahmed Bedevî Hazretleri’nin (v.675h./1276h.] vefat yeri olan Mısır’da Tanta’daki türbesinin bulunduğu cami-i şerifte, vefatından 65 yıl sonra her sene, Rebî’ulevvel ayının birinci Cum’a gecesi (Reğaib gecesi) mevlid okumak adet olmuştur. Bu mevlide her memleketten binlerce alim, pekçok velî toplanır. Bir hafta sürer.[70] Bazı kaynaklarda geçtiğine göre: “On sekizinci asırda ise, Regaib geceleri tekke ve zaviyelerde gösterişli törenlerle kutlanmaya başlandı. Tasavvuf ehli olan şairler, bu gece için "Regaibiye" adı verilen şiirler yazdılar. Bu şiirlerin bazıları bestelenerek yapılan törenlerde okundu. Diğer mübarek gecelerde olduğu gibi, Regaib kandillerinde de minarelere kandillerin asılması gelenek haline geldi. Halk arasında Regaib gecelerinde ibadet ve duada bulunma, geceyi kandil simidi ve şekerlemeleri ile kutlama adeti yerleşti. Bu gibi adetler, günümüzde de varlığını sürdürmektedir.”